Spor psikolojisi oldukça yeni ve oldukça geniş kapsamları olan bir alan. Bu yüzden Losers belgeselini izlemeye ve buradan edindiğim çıkarımları sizinle paylaşmaya karar verdim. Eğer belgeseli izleme niyetiniz varsa bu yazıyı daha sonra okumanızı tavsiye ederim.
Michael Bentt’in hayatından bir kısım izlediğimiz bu bölümde, karakterimizin ilk cümlesi ringe çıkmak istemediğine yönelik. Bunun olabilmesi için sürekli dışardan etkiler beklemiş. Örneğin; bir kasırga veya elektrik kesintisi gibi. Buradan kendisine bağlı olmayan durumlar sayesinde istemediği bu işten kurtulmak istediğini düşünebiliriz.
O dönemde yaşayan insanlar arasında Muhammed Ali çok önemli bir idoldü. Boksa yükselen ilgi Muhammed Ali sayesinde oldu ve bu yüzden ebeveynler “gelecek Muhammed Ali” için kendi çocuklarını bu alana yöneltmeye başladılar fakat birçok yanlışla karşılaşıldı. O dönemdeki jenerasyon yaralamaya, saldırganlığa yönelik sporlara meyilliydiler. Genlerinde savaşın etkisi olan insanların bir anda bundan kurtulması mümkün değildi. Zamanla bu jenerasyonun çocuklarının ilgisi önce futbola yöneldi ve oradaki holiganlık arttı. Ardından daha stratejik yönleri olan, faullerin ve oyun içi taktiklerin daha ince olduğu basketbol tercih edilmeye başlandı. Geçen yıllar insanları espora yöneltti. Çünkü doğrudan sakatlanma riski yoktu. Oyun oynarken herhangi biri gelip bacağınızı kıramazdı.
Eski jenerasyon her ne kadar espora uzak olsa ve spordan saymasalar da, yıllar önce aslanlarla savaşan gladyatörleri izleyebilmek için stadyumların dolduğu bir insanlık geçmişimizin olduğu da yok sayılamaz.
Baba, Muhammed Ali hayranı. Otoriter bir kişiliğe sahip. Baba çocuğunun isteklerini göz ardı ederek onun için geleceğe dair kararlar vermiş durumda ve geleceğin Muhammed Ali’sinin çocuğu olmasını istiyor.
Okuduğum bir araştırmaya göre, 2012 yılında yapılmış bir araştırmada, stres faktörlerine maruz kalmayan sporcuların altın madalyaya uzak kaldıkları gözlemlenmiş. Spor ve spor hayatı dışındaki zorluk içeren yaşantılar, sporcuların en büyük motivasyon kaynaklarını oluşturuyor.
Michael Bentt, boksu spor olarak görmüyordu. Onun için o ring hayatta kalabilmek adına yapılan çağ dışı ve pis bir iş.
Hikayeyi dinlerken motivasyon kaynağını düşünmeye başladım ve babasına duyduğu öfkenin onun boksta yükselebilmesinde itici bir güç olabileceğini düşünüyorum.
Profesyonelliğe adım atmasının sebebini ise baba evinden ayrılmasına bağladı. Başarının ve ilerlemesinin temelinde hala babasına duyduğu öfke yattığını düşünebiliriz.
Başlarda boksta en aşağılayıcı anın nakavt olmasını söylemesine rağmen kariyerinin bitiş kısmında “hayatta başına gelen en iyi şey” olarak değerlendirmesi, bu alanda isteyerek bulunmamasına yorumlanabilir.
Bir maçı kazandıktan sonra ağladığı bir sahne vardı. Muhtemelen bu işi istemeden yapmasına ve karşısındaki boksöre zarar vermek istememesine rağmen onu yenmesiyle baş etmeye çalışırken vücudunun verdiği doğal bir tepkiydi. Babasının ona uyguladığı şiddetin bu olayda etkisi olabilir.
Bir çekim sırasında “Öfkenin amacı, acıyı gizlemektir.” cümlesini kurdu. Öfkeliydi. Babasına öfkeliydi. Onu dinlemesine öfkeliydi. Boks yapmasına öfkeliydi. İnsanları incitmek istemesine öfkeliydi. Çünkü babasından aldığı zararın acısını gizliyordu.
Arkadaşının onunla ilgili dediği kısımdan da bahsetmek gerekirse, zor günler karşısında toparlanabilmeyi çok iyi bildiğini aktardı. Babasıyla yaşadığı travmatik dönemden hızlıca sıyrılıp kendini toparlayabilmesinin etkisi olabilir. Boks gibi tehlikeli olan ve spor olduğu tartışılabilecek bir konuda psikolojik sağlamlık ve olumsuz bir durumla karşılaşıldığında toparlanabilme süresi oldukça önemlidir. Yediğiniz yumruğu düşünürken gelecek yumruk sizi yere serebilir ve belki de kariyerinizin bitişine zemin hazırlayabilir.
Fakat yenilgiler bazen büyük kazanımlar getirir. Kazanmak ile kaybetmek arasındaki fark her zaman kesin çizgilerle ayrılmış değildir.